bugün

entry'ler (45)

kurgu bu terör örgütü

birçok yerde kendisini gösterebilen terör örgütüdür. internette yayılan herhangi bir video veya ortaya çıkan kamusal olaylarda hemen damlayıp "bu kurgu yeaaa!" diyerek giriş yaparlar. metinlerinin devamında "buna inanan da cart curt..." veya "buna inananlar için elimde çok güzel boğaz köprüsü var ahkihkohkoh." minvalinde klişe lafları kullanma ihtimali yüksektir. istatistiklere göre içerisindeki entrylerin en az %8'i bu şekilde olan başlıklardaki içeriğin en az %68'i kurgu değildir. olayın kurgu olmadığı açığa çıktıktan sonra entrylerini silerler veya durumun farkında olmazlar.

esasen çok ama çok büyük bir aşağılık kompleksinin tezahürüdür. bu örgütün üyeleri çoğunlukla hiqh-iq bireylerin görüpte yazmaya tenezzül etmeyeceği veya en fazla bir bakıp çıkacağı içerikler hakkında değerli fikirlerini sıçarlar. örgütün üyelerinin iq ortalaması tahmini olarak 78-85 aralığındadır. vasat olan bireyler götlerinden uydurup kurgu olduğunu varsaydıkları olayın içerisindeki gizemi başkalarının anlayamadığını sanarak kendilerini kısa süreli tatmin ederler. bu tatminin ilgili yazı yazıldıktan sonraki beş dakika içerisinde vücuttaki endorfin düzeyini %60 arttırdığı tespit edilmiştir.

habbo

velet oyunu ve ağzına kadar dolandırıcılarla dolu olsa da kendisini özel kılan ekonomi dinamiklerine sahip olan vasat oyun. evet, yukarıda da bahsedildiği gibi para vermeyenin neredeyse hiçbir şey elde edemeyeceği bir oyundur. fakat son zamanlarda iki kart kredi etkinliklerinin zırt pırt gelmesinin ekonomiyi büyütme, para yatırmayan veya az para yatıran kullanıcıları da bu vesileyle ekonomiye dahil etme ereğine sahip olduğu apaçık bir gerçek.

oyunda tekelleşme aşırı üst düzeylerdedir. özellikle ltd'ler (oyuna sınırlı sayıda gelen eşyalar), çoğu zaman çok az sayıda kişinin elinde toplanır. nadirelerde ise yine ileri düzeyde tekelleşme söz konusu. bilhassa kıyafet nadireleri sadece bir kişi tarafından bile yüzlerce kez alınıyor ve dolayısıyla herkesin beklediği değer artışı kısa, hatta uzun vadede bile gerçekleşmiyor (kıyafet nadireleri giyildikten sonra takas edilemediği için oyundaki sayısı her geçen gün azalır ve belirli bir zaman sonra değerleri önemli ölçüde artar.).

muhtemelen birkaç seneye cartayı çekecektir. yani kapanmak veyahut kullanıcı sayısının çok azalması anlamında söylemiyorum. hedef kitlesi on iki yaş civarı olduğu için oyundan anlamayan küçük çocukları bünyesine katmakta çok başarılı fakat son yıllarda oyunun ekonomisinde meydana gelen aşırı büyüme hiç de sağlıklı bir büyüme değil. aslında ekonomi her geçen gün büyüyor, çünkü oyundaki toplam kredi miktarı ve eşya miktarı sürekli artış hâlinde. işte bu artış oyundaki eşyaların toplam değerini sürekli arttırsa da takaslarda kullanılan temel para birimi kredidir ve bu artan eşyaların piyasasını döndürecek seviyede kredinin sürekli olarak oyuna yatırılması elzemdir. tabii büyük olasılıkla fakir Türk halkından istedikleri para yatırmayı bulamadıkları için bu kredi etkinlikleri sürekli olarak geliyor. bu aşırı büyüme oyuna yatırdığınız parayı değersiz duruma sokuyor. eskiden az miktarda para yatırarak değerli kıyafetleri ve eşyaları elde edebilirken şimdilerde böyle bir durum yok. hele ki uzun zaman önce gelmiş kıyafet nadireleri çok ama çok yüksek fiyatlardan alıcı buluyor. bu durumun temel sebebiyse elbette ki babasının parasını oyuna yatıran ergenler. sürekli yatırılan büyük paralar bu abartılı eşya fiyatları tekerinin dönmesini sağlasa da bunun sürdürülebilir olmadığını sanıyorum. eğer oyun ekonomi verilerini otel bazında paylaşsaydı bu gibi konularda daha detaylı yorumlar yapılabilirdi.

en nihayetinde sulake'e para kazandırmaya devam ediyor ve sulake de oyunun geleceğinin pek parlak olmadığının farkında. her şeye rağmen bu ekonomik atmosferi bunca sene sürdürebildikleri için kendilerini tebrik etmek lazım.

not: yazdıklarım yaklaşık on senedir var olan türkiye sunucusu hakkında yazılmıştır. diğer sunuclar hakkında bir bilgim yok.

kızlarda güzellik arttıkça iq seviyesinin düşmesi

güzellik de yüksek zekâ da toplumda az rastlanan özellikler olmasından ötürü ikisine aynı anda sahip olan bir insana rastlama olasılığınız düşüktür. bunun dışında eğer ki insanların zekâlarını eleştirebilecek zekânız varsa bunu herkes üzerinde uygulayabilirsiniz. tabii güzel kızlar daha çok ilginizi çektiği için onları daha fazla incelemiş ve zekilik niteliğinin onlarda da az rastlandığını, normal insanlarda da az rastlanmasına oranla daha net seçebilmiş olmanız doğaldır.

hepsinin ötesinde de daha önceden yazıldığı gibi, güzel kadınların içerisinde kendini geliştirme katsayısı (?), normal kadınlara kıyasla görece az olabilir. yahut ters taraftan bakılınca da çirkin olan kadınlar veya erkekler de tiplerini düzeltemeyecekleri için kendilerini geliştirme yoluna başvurmuş olabilirler.

önceki entrylerde belirtilen pek çok önerme son derece taraflıdır ve ekserisi aptalcadır.

sözlükte kadın var zanneden masum

bu ortamda kendisine fuckbuddy veya sevgili bulabilme olasılığını göz ardı etmeyen bir erkekten kişiden daha saf değildir.

görseller yerine haritalara basmak

yavaş bir bilgisayarınız varsa ve geri tuşuna basınca hemencecik geri dönmüyorsa hayattan soğutan durumdur.

laf sokmak

aslında herkesin ulaşmaya çalıştığı tanrısal insan tipine yakışmayan davranıştır. çünkü tanrısal insan tipi çok üstündür, onu hiçbir şekilde tartışmanızda aşağı alamaz ve alaşağı edemezsiniz. ama farazi tanrısal tipimiz gerçek bir tartışmaya girdiğinde başka birisi tarafından kendisine laf sokulabilir ve doğal olarak bu, onun tanrısal özelliklerinin kaybolmasına sebep olur. yani tanrısal niteliklere sahipmiş gibi davranan bir insan için, laf sokmalı seviyesiz bir kavgaya girmek büyük bir risktir. o yüzden de tanrısal insan tipi böyle tartışmalardan kaçınır. zaten bu tartışmalar da insana katkı sağlamayan türdendir, o ayrı.

bir turnusol kağıdı olarak feministlik

olmayan bir şeydir. evet, her felsefi fikir gibi feminizm de, niteliksiz toplum tabanına yayıldıkça o tabanın nitelikleriyle özdeşleştirilmeye başlandı. o yüzden de sürekli olarak sağda solda kendisinin feminist olduğunu iddia edip türlü konularda hatalı davranışlarda bulunan kadınların videolarına rastlıyoruz. fakat bu durumu fark edemeyip feminizmi insanlara yapıştırılacak olumsuz bir etiket olarak görmek de en az biraz önce eleştirdiğim halk tabanındaki niteliksiz kişiler kadar niteliksiz olmayı gerektirir.

yoksa elbette ki bu başlığı açan kişi muhtemelen gerçek hayatında böyle bir konuda fikir beyan edemeyecek kadar korkaktır. bu korkunun oluşmasında toksik feminizmin rolü yadsınamayacak olsa da kendi içinizdeki aptalca olduğunu bildiğiniz hâlde üvey evladı sever gibi vazgeçemediğiniz çöp fikirlerinizi buralara taşımayın. sevgiler.

homofobik olmak

şovenizmle benzer olarak küçük yaşlarda görülmesi normal olan fakat yaşın ilerlemesiyle beraber azalarak bitmesi gereken durumdur. tabii, geçiş döneminde homofobik olup olmama durumu ikili bir durum değildir. yani dün homofobik olup bugün homofobik olmamanız gibi bir durum söz konusu olmaz. eski düşünceyi reddi temel alan her konuda olduğu gibi yavaş yavaş homofobik düşüncelerinizden uzaklaşırsınız ve en sonunda homofobik olmazsınız. buna rağmen kırk yaşına varıp da hâlâ eşcinsellere düşman oluyorsanız "iğreniyorum yeaaa!" gibi bahanelerle kendinizi savunmaya çalışıyorsanız lütfen bu konu üzerine birazcık düşünün.

milliyetçilik

klasik:"ırkçılık değildir; özünü, yaşadığı yeri ve kültürünü sevmektir." şeklindeki laflarla savunulmaya çalışılan düşünce sistemidir. detaylı ve başlıklar hâlinde inceleyelim.

beni bulunduğum kültüre ve milliyete bağlayan şey nedir? eğer ki tamamı karakterli, akıllı ve düzgün insanlardan oluşan bir milletim olsaydı bu millete feci şekilde bağlılık hissederdim. ne var ki günümüzdeki hiçbir millet saf olarak bu özelliğe sahip değildir. yani milliyete aitlik hissetmek saçmadır. benim kendimi ait hissettiğim milyonlarca kişilik bu toplulukta nefret edeceğim tıynetteki milyonlarca insanlar bulmak işten bile değildir. nefret ettiğim ve edebileceğim milyonlarca insanı barındıran bir topluluğa kendimi ait hissetmeyi mantıklı bulan arkadaşlar varsa gerekçelerini merak ediyorum.

tamam, tamam. milletten öte kültür daha bağlayıcı bir faktör olabilir. sahip olduğum kültürü sevme sebebim elbette ki onun içerisinde büyümüş olmamdır. aynı ırktan olup farklı bir kültürde büyüseydim çok ama çok büyük ihtimalle de onu severdim (istisnası ancak yetiştiğim kültürün insanlarından çok farklı fiziksel niteliklere sahip olup ayrımcılığa uğramam olabilir.). ırktan bağımsız bir şey yani. fakat dünyada sayısız kültür mevcut. hipotetik olarak ben, belirli bir yaştan sonra bile farklı bir ülkeye yerleşip o ülkenin kültürünü benimseyebilirim. benimserim ve yaşadığım ülkenin hayat şartları iyiyse de gayet mutlu olabilirim. evet, belki eski kültürümü özlerim fakat bu benim özelimde bir şey olur. benim çocuklarıma kendi kültürüme ait olan bir şey aşılamazsam onlar da benim kültürüme özlem duymayacaklardır. bu da gösteriyor ki "kültürüm, kültürüm, canım kültürüm!" dediğiniz kültürünüz sadece bir nesille birlikte sonlanacak olan bir şey. ve dünyadaki savaşların temel sebebinin çıkardır. (farklı kültürlere ait olan insanların çıkarları olması çokomelli, yani savaşın sebebi kültürel farklılıklara dayalı çoğunlukla da kısır döngülerdir.) kısacası kültürel ayrılıkların son bulması savaşları çok büyük oranda bitirerek dünyayı daha huzurlu bir yer hâline getirecektir. aksini iddia etmek için gözü kör ve boş bir milliyetçi olmak yeterlidir.

tabii karşıt argümanları bir çırpıda kesip atmak olmaz, biraz değinelim.

--------------------------------------------------------------------------------

1-) milletçiliğin doğallığı

evet, milliyetçiliğin varlığı son derece doğaldır. ilkel kabileler düşünün. birbirinden farklı niteliklere ve kültürel özelliklere sahipler. bu durum da birbirlerini sevmemelerine sebep olabilir. sevebilirler de, o iş allah'ın takdiri. sonra bu ilkel kabileler zaman içerisinde gelişip modern toplumu oluştursunlar. e tabii, sayıları bir hayli arttı. ayrıca dünyanın farklı yerlerine yerleştikleri için o bölgenin iklimi ve yaşam koşulları temel faktörler olmak üzere kültürler de değişime uğradılar. artık birbirlerini eskiye kıyasla çok daha yabancı görüyorlar. kimi zaman da birbirlerinin topraklarına göz dikiyorlar. sonra da savaşıyorlar.

küresel kültür üstüne düşünürken hesaba katılması gereken en önemli konulardan biri de insanların yaşadığı bölgelerin coğrafi özellikleridir. kabaca, ekvatordan uzaklaştıkça insanların ten renginin açılması tesadüf değildir. varsayalım ki insanların ortak kültürünü onlara öğrettik ve tekrardan dünyaya saldık. hatta tüm dünyanın fiziksel özellikleri de benzer hâle geldi. hepsi esmer ve siyah saçlı. buna rağmen gün geçtikçe insanlar, yaşadıkları bölgenin özelliklerinden ötürü fiziksel değişimlere uğrayacaklar. ve fiziksel farklar da ırkçı düşüncelerin temel sebeplerindendir. ayrıca bu coğrafi farklılıklar ister istemez kültürün tekrardan değişmesine sebep olacak. yani başa dönüyoruz.

bu yüzden de insanları ortak kültürü benimseyecek duruma getirmek istiyorsak bunun yolu ya herkesin aynı coğrafik özelliklere sahip bir yerde yaşamasını sağlamak ya da insanları sürekli göç ettirerek her coğrafyayı deneyimlemelerini ve o hiçbir coğrafyaya aitlik hissetmeyip farklı kültürleri oluşturmalarını önlemektir.

--------------------------------------------------------------------------------

2-) kültürlerin üstünlük düzeyleri problemi

eğer ki kültürleri bilimsel olarak inceleyecek olsaydık, bazı kültürlerin diğerlerine karşı gerek zenginlik, gerekse diğer nitelikler bakımından üstün olduğunu bulabilirdik. böyle bir durumda da zengin kültüre sahip olan kişiler "Ama bizim zengin kültürümüzü fakir kültürlerle karıştırıp yok edeceksiniz!" diyebilirdi. yapılan bu eleştirinin haklı olduğu noktalar vardır fakat dünyadaki küresel huzuru garanti edecek tek yol, tek kültür anlayışıdır. birbirinden farklı kültürlere, doğal olarak da farklı gelenek ve düşünce yapılarına, sahip olan insanların, sonsuza kadar barış içinde yaşamasını beklemek saflıktır. yani, kültürel birleşim zengin kültürleri yok edecek olsa da bu toplamda, tüm dünyanın çıkarına olacaktır.

buna ek olarak dünyada az sayıda insan tarafından benimsenmiş, düşün nüfuslu ülkelerin kültürleri; çok sayıda insan tarafından benimsenmiş kültürler tarafından domine edilecektir. bu olumludur demek zor. yine de ortak kültürün dünya genelindeki barışı sağlama konusundaki en önemli adım olduğunu düşünürsek ne kadar kötü olduğu tartışılır.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

3-) ortak kültürün gelişim süreci

ortak kültürün iyi olduğunu kabul ettiğimize göre bunun nasıl dünyaya yayılacağını incelemek gerekiyor. sorun şu ki, bu kültürün özellikleri bir kişi tarafından belirlenip, tanrının kutsal kitap göndermesi gibi dünyaya indirilmeyecektir. bu ortak kültür, uluslarasıcı kaynaştırma politikaları veya internet gibi etkenlerin neticesinde doğal olarak var olacaktır. işte bu var olup gelişme sürecinin biraz kanırtıcı olacağını inkâr edemeyiz. dünyamızı nasıl huzurlu bir yere çevireceğimizi düşünüyorsak bu sorun, en çok kafa yormamız gereken konudur.

her şeye rağmen bu ortak kültür illa ki geleneksel kültür anlayışlarına (yani gidip de sıfırdan bir ülke kültürü yaratmaktan bahsetmediğimi açıklamak istiyorum.) benzer olmak zorunda değildir. günümüzde internetle birlikte internete ait olan kültürler oluşmaktadır ve bunlar gidip de uzak doğu kültürü ile yan yana koyup kıyaslayabileceğiniz şeyler değildir.

kısacası, kültürün gelişimi çok çetrefilli bir süreç olsa da yaşamadan tam olarak nasıl gelişeceğini kestirmek zor. fakat sürekli söylediğim gibi, dünyadaki kültürel ayrılıklar bir döngü şeklinde sonsuza uzanmaktadır. döngüyü bir noktadan kırmadığınız sürece de mutlak huzura ulaşmak olanaksızdır.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

4-) özet

yukarıdaki maddeler daha uzatılabilir. fakat her halükârdâ ortak bir kültür oluşturmadığınız ve insanları birbirinden ayrıştırmak yerine birleştirmediğiniz sürece sonsuz barışı sağlayamıyor, ayrılıkları önleyemiyorsunuz. ortak kültür deneysel ve sonuçları öngörülemeyecek olan bir şeydir. yine de önümüzdeki tek olası ve kalıcı çözüm yoludur. denenebilecek alternatifi olmadığı için de bunu denemek, yapılabilecek en mantıklı şeylerden birisidir.

oruç tutmanın faydaları

bu konuda yorum yapmaya çalışan insanların tamamına yakını, küçük bir genellemeyle de tamamı, konu hakkında hiçbir uzmanlığa sahip olmayan insanlardır. bu tartışma nerede geçerse hep aynı muhabbet döner. Yoshinori Ohsumi'nin nobel ödülü aldığı çalışması, islamcı kardeşlerimiz tarafından dayanak olarak kullanılır. hâlbuki adamın araştırmasındaki orucun islami şartlarda tutulan oruçla bir olmadığını anlamak için hiçbir özel niteliğe ihtiyacınız yoktur. gösterilen diğer kaynaklar da clickbaitçi haber sitelerinin ve yalan bilginin yayılma merkezi olan aptal saptal sosyal medya platformlarından başka bir şey değildir.

bunun haricindeki oruç tutmanın psikolojik etkileri de farklı bir bilimsel araştırmanın konusu olabilir veya olmuştur. bu noktadaki iddiaların gücü elbette ki oruç tutanların fizyoloji konusundaki argümanlarının gücünden fazladır. fakat dürüst olmak gerekirse geçmişte tutmuş olduğum orucun bana psikolojik açıdan herhangi bir fayda sağladığını gözlemlemedim. muhtemelen çoğu kişi de bütün gün enayi gibi aç kalmasıyla allah korkusunun bileşiminden ötürü böyle plasebo benzeri yanılgıya düşüyorlar.

özetle, oruç tutup tutmamak kişinin kendi kararı olsa da müslüman kardeşlerimiz, bilgi sahibi olmadıkları alanda konuşmaktan çekinmiyorlar. kimi zaman allah'ın bilime aykırı şeyleri söylediğini kabul etseler de ara sıra söylenen şeyleri hatalı argümanlarla bilime uydurmaya çalışıyorlar. yapmayın.

kadın vajinasindan çıkmanın ahlakı bozduğu gerçeği

doğru olandır. doğmak, bir insanın başına gelebilecek en kötü şeydir. her açıdan.

kanunla korunacak kadar zayıf mı mustafa kemal

kemalistler sevmese de bir kişiye hakaret edilmesini yasaklayan bir kanun ancak, o kişinin kişi kültü hâline gelmesini sağlar. bu durum ise en çok o kişiye ve özellikle de fikirlerine zarar verir. sonrasında da bu olay bir kısır döngü şeklinde devam eder. kişi kültünden ötürü kişinin kültlük düzeyi gitgide artar. elbette ki atatürk, türkiye cumhuriyeti ve dünya tarihindeki önemli, büyük bir liderdir. fakat onu korumanın yolu kanun koymak değildir. nihai çözüm, halkın yüksek eğitimli olmasının sağlanmasıdır. zaten eğitimli bir birey de birisinin arkasından böyle salyalar saçarak saldırmayacaktır.

kemalizm ve ateizmin ortak noktaları

bir üstteki entry hakkında (bkz: whataboutism)

kısacası, oyunda ölürken sizi de öldürmeye çalışan adamın yaptığı şey.

edit: bir alttaki için de aynı başlığa bakabilirsiniz. konunun başlangıç aşamasından mevcut duruma evrilişinin kim tarafından ve nasıl yapıldığı ise her konuda olduğu gibi bu konuda da size çok fazla fikir verebilir.

kemalizm ve ateizmin ortak noktaları

orta doğu'nun neden bu hâlde olduğunun kanıtları bu başlıkta gizli. temel düzeyde felsefe, özellikle de bilim felsefesi bilgisine sahip olmayan kişiler burada dinsiz kişileri bilime tapmakla suçluyor. bir insanın eğer ki bu gibi konuları tartışabilecek yeterliliği varsa zaten bilimin önemi, bilimsel otoritenin mantıksal ve felsefi temelleri gibi konularda yeterli bilgi sahibi olduğunu biliriz. avrupa aydınlanma çağını yaşayıp sayısız düşünür yetiştirirken bizim bundan geri kalmamızın sonuçları da hâlâ güzel memleketimizde görülüyor.

bir müslümanın algısı sınırları içerisindeki kemalizm ve ateizm düzlemindeki pespaye bir tartışmayı da evrenin varlığının tesadüf olup olamayacağına bağlamak, tıpkı yukarıda da yazdığım gibi sorgulama konusunda ciddi sıkıntıları olan bağnaz kişilere has bir davranıştır. onun konusu burası değildir fakat elindeki argümanlar yetersiz kalınca kendince yeterli gördüğün bu gibi argümanları kullanma aşamasına geçiyorsunuz. zaten yeterli düzeyde felsefe bilgisi ve tabii aklı olan bir insan, bu gibi soruların günümüzdeki yanıtlanabilirlik durumu hakkında bilgilidir.
kendinize bağnaz denmesinden hoşlanmasanız da öylesiniz. kabullenmek erdemdir.

kemalizm ve ateizmin ortak noktaları

dogmatik şekilde kabul ettiği, bin küsur sene öncesine ait inancına inanmayan ve bunu saçma buldukları için de bu insanları kendi dinine düşman sanmak apaçık şekilde bayağı bir müslümana yakışan bir davranıştır.

egoizm ve kendini beğenmişlik, her ne kadar toplumu bütünleştirme ve bireyselciliği önleme maksadına sahip olan dinler beğenmeyip istemese de her insanda doğal olarak var olan bir durumdur. hele ki büyük çoğunluğu çevresindeki insanlardan daha fazla farkındalığa sahip olan bir grupta bu gibi bir davranışın gözlenmemesini beklemek saflıktır.

darwin bir bilim insanıdır ve bilimin gelişmesine çok büyük katkılarda bulunmuştur. elbette ki zamanın şartları gereği bazı görüşleri konusunda yanılmış olsa da bu onun saygıdeğer bir insan olduğu gerçeğini değiştirmez. mantıklı bir dinsiz ise darwin'i peygamber olarak görmez fakat çok büyük olasılıkla kendisine saygı duyar.

kendini büyük görme olayı egoizmle bağdaşlaştırılabilir. diktatörlük de herkesin takdir edeceği üzere dinî görüşten bağımsız bir olgudur. dünyadaki diktatörlüklerde çok farklı sayıda din benimsenmiş olabilir. buna rağmen pek çok diktatörlüğün yükselişinde dogmatik ve ilkel inançlara olan yüksek bağlılığın varlığı inkâr edilemez.

katyusha

kimi yorumları insanı hüzünlendirirken kimileri ise mutluluğa sevk eder. Olsun, her haliyle güzeldir.

tek derdi imla kuralları olan tip

bu konu nedense sadece imla kurallarıyla alakalıymış gibi düşünülüyor fakat bununla sınırlı değil. imla kurallarının tamamına yakını ilköğretim esnasında öğrencilere öğretiliyor. yani herkesin rahatlıkla idrak edebileceği basit şeyler. eğer ki sayısalcı birisi imla kurallarına uymama hatasına karşı sayısalcı olmasını kalkan olarak kullanıyorsa o kişinin çok boş bir insan olduğunu anlayabiliriz. elbette ki arkadaş ortamındaki samimi mesajlaşmaları kastetmiyorum. birisi sosyal medyaya başkalarının ilgisini çekmesi, okuması için bir şey yazıyorsa bir zahmet ortaokul düzeyindeki basit kurallara uysun.

aynı şey aksi için de geçerli. sözelci birisi ilköğretim düzeyindeki bir sayısal ders bilgisine hâkim değilse o kişi için de aynı şey rahatlıkla söylenebilir. özetle olay sanılanın daha ötesinde. eğer sizin de ana diliniz Türkçeyse ki bu aklınızdan geçen düşüncelerin Türkçe olduğunu ifade edecektir. yani herhangi bir dil hayatınızın tamamına yakınını oluşturuyorsa, o dili en iyi şekilde kullanmaya çalışmanız sizin vazifeniz olmalıdır.

tabii ki ülkemizde insanların eğitim algısı kitapları ezberleyip sınavlarda başarılı olmak ve ardından öğrendiklerini unutmak olduğu için böyle basit konular bile büyük bir tartışma konusuna dönüşebiliyor.

internetten hastalık araştırmak

Başınız ağrıdında beyin tümörüne sahip olduğunuzu garanti edecektir.

crackdown 3

Microsoft'un bu sene içerisinde çıkarttığı oyunumsudur. Demin bir bakayım nasılmış dedim ve Game Pass üzerinden indirdim. Gerçekten internetime acıdım lan. Oyunun oynanış mekanikleri vasat ötesi,kendisinden seneler önce çıkmış oyunlar dahi çok daha sağlam mekanikler sunarken bu oyun hiç olmamış.


Daha doğrusu Just Cause çakması bir şeyler yapalım demişler ama becerememişler, Just Cause'dan da pek hoşlanmamama rağmen Just Cause'un yanına dahi yaklaşamayacağını düşünüyorum. Araba sürerken Hot Wheels oyuncağına binmiş gibi hissediyorsun. Tek övebileceğim tarafı cyberpunk atmosferini fena olmayacak şekilde yansıtmışlar.Hikayesinin de aslında pek bağlayıcı olmadığını söylemeliyim.

kızların kilolu erkekleri sevdiği gerçeği

(bkz: bir gün yine şişmanım)